İngilizce içindeki out of ne anlama geliyor?

İngilizce'deki out of kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte out of'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki out of kelimesi dışarı, dışarısına, ötesinde, tükenmiş olmak, arasından, yüzünden, dışında, -den yapılmış, ilişiğini kesmek, korkup vazgeçmek, -den çıkmak, çıkarılmak, ile sonuçlanmak, çıkmak, kurtulmak, (birşeyi yapmaktan) büyüyüp/olgunlaşıp vazgeçmek, vazgeçmek, -den çıkmak, (güç bir durumdan, vb.) kurtulmak/sıyrılıp çıkmak, (güç bir durumdan, vb.) kurtulmak/sıyrılıp çıkmak, korkup vazgeçmek, yoksun bırakmak, bırakmak, hoşlanmak, keyif almak, zevk almak, yataktan kalkmak, kontrolden çıkmak, denetimden çıkmak, git buradan, hadi ya, yok ya, kontrolden çıkmak, kenara çekilmek, aradan çekilmek, bitirmek, tamamlamak, aklından çıkarmak, kafasından atmak, modası geçmek, demode olmak, modası geçmek, uğraşmak, çabalamak, yolunu değiştirmek, sırrı açıklamak, çizginin dışına, izinsiz, nefessiz, soluksuz, kontrolsüz, denetimsiz, kontrolden çıkmış, denetimden çıkmış, kontrolsüz, denetimsiz, kontrolden çıkmış, denetimden çıkmış, modası geçmiş, güncelliğini yitirmiş, tarihi geçmiş, kontrolden çıkmak, hiç düşünmeden, düşünmeksizin, kendinde değil, uygunsuz, uygunsuz, uygunsuz bir biçimde, ansızın, bozuk, arızalı, uygunsuz, uygunsuz davranışlı, bozuk, arızalı, ihlal eden, yabancı, cepten harcanan, parasız, baskısı tükenmiş, baskısı kalmamış, baskısı tükenmiş, baskısı kalmamış, orantısız olmak, uzakta, uzak, erişilmez, kapsam dışı, formdan düşmüş, gözden uzakta, gözden uzak, harika, fevkalade, biraz hasta, neşesiz, stok dışı, durup dururken, kural dışı, kullanıma hazır durumda, kullanıma hazır, sıradışı, olanaksız, imkânsız, kenara, sapa, ücra, kuş uçmaz kervan geçmez, düzlüğe çıkmış, olağanüstü, zamanı tükenmek, habersiz olmak, güncel olmamak, habersiz olmak, iletişim içinde olmamak, ile irtibatı yitirmek, ile irtibatı kaybetmek, şehir dışında, detone bir şekilde, detone, uyumsuz, işsiz, çok korkutmak, kendine gelmek, bitirmek, uzak durmak, -den çıkmak, -i bırakmak, -den caydırmak, vazgeçirmek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

out of kelimesinin anlamı

dışarı

adverb (to the exterior of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The barman threw the drunks out of the bar.

dışarısına

adverb (from the interior of)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I took the fork out of the drawer.

ötesinde

adverb (used in expressions (beyond)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We continued to wave to our grandson until he was out of sight.

tükenmiş olmak

verbal expression (informal (be lacking)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I had to go shopping as we were completely out of milk.

arasından

preposition (of total number)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Three people out of ten preferred milk chocolate over dark chocolate. Eight out of ten cats prefer this brand of cat food. Out of all the people in the world, I had to bump into my ex-boyfriend!

yüzünden

preposition (motivated by)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Laura turned the volume up high out of spite. The parents did what they did out of love for their children.

dışında

expression (excluded, outside)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
My dad kept me out of school for a week.

-den yapılmış

preposition (from)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
These clothes are made entirely out of recycled materials.

ilişiğini kesmek

phrasal verb, transitive, inseparable (informal, figurative (end involvement)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Eric bailed out of the project when the firm didn't pay him.

korkup vazgeçmek

phrasal verb, transitive, inseparable (slang (not be brave enough)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

-den çıkmak

phrasal verb, transitive, inseparable (emerge)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Bears generally come out of hibernation in the Spring.

çıkarılmak

phrasal verb, transitive, inseparable (costs: be subtracted)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The cost of that broken lamp is going to come out of your pay check.

ile sonuçlanmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (result)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's hope that something good can come out of this.

çıkmak

(extricate oneself from) (bir yerden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The children could not get out of the building because it was on fire.

kurtulmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (free yourself from an obligation)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I need to get out of my meeting this afternoon because I have a doctor's appointment. The teenager tried to get out of his homework by pretending to be ill.

(birşeyi yapmaktan) büyüyüp/olgunlaşıp vazgeçmek

phrasal verb, transitive, inseparable (clothing: outgrow)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Children at that age grow out of their clothes so quickly.

vazgeçmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (habit: outgrow) (büyüyünce)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Richard grew out of the habit of sucking his thumb.

-den çıkmak

phrasal verb, transitive, inseparable (originate, develop)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The idea grew out of discussions between leading organizations in the environment sector.

(güç bir durumdan, vb.) kurtulmak/sıyrılıp çıkmak

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (evade: a duty)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Joey could not wriggle out of the consequences of his lies.

(güç bir durumdan, vb.) kurtulmak/sıyrılıp çıkmak

phrasal verb, transitive, inseparable (escape)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I scraped my hands and knees wriggling out of the narrow cave.

korkup vazgeçmek

(slang (not be brave enough)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't believe you made me sign up for skydiving and then chickened out of it yourself!

yoksun bırakmak

verbal expression (informal (deprive, cheat)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

bırakmak

verbal expression (informal, figurative (withdraw from [sth]) (okulu, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He dropped out of school before completing his degree. Several competitors have dropped out of the tournament due to injuries.

hoşlanmak, keyif almak, zevk almak

verbal expression (slang (enjoy, take pleasure in)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She gets a kick out of watching talking animal videos.

yataktan kalkmak

verbal expression (rise in morning)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I was sick today and did not want to get out of bed.

kontrolden çıkmak, denetimden çıkmak

verbal expression (informal (become uncontrolled)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The party got out of hand, and a neighbour called the police.

git buradan

interjection (informal (command: go)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Get out of here!" she cried, waving her broom at the startled cat.

hadi ya, yok ya

interjection (mainly US, slang, figurative (disbelief) (argo)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You bought that shirt for $10? Get out of here!

kontrolden çıkmak

verbal expression (be jumbled)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The professor's notes had got out of order and he was having trouble giving his lecture.

kenara çekilmek, aradan çekilmek

verbal expression (informal (move aside)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The truck finally got out of the way and I was able to turn right.

bitirmek, tamamlamak

verbal expression (informal, figurative (task: complete) (iş, görev, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Let's get the cleaning out of the way: then we can do something fun.

aklından çıkarmak, kafasından atmak

verbal expression (stop thinking about [sth]) (birşeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I know it was a tough breakup, but you need to get it out of your mind.

modası geçmek, demode olmak

verbal expression (be dated)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Three-piece suits had gone out of fashion by the early 1990s.

modası geçmek

verbal expression (be dated)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Hawaiian shirts went out of style after the '60s.

uğraşmak, çabalamak

verbal expression (figurative (make effort)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't go out of your way to bring me the book: I don't need it today. She went out of her way to help me.

yolunu değiştirmek

verbal expression (take detour)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is the best bakery in town, and it is worth going out of your way to get your bread there.

sırrı açıklamak

verbal expression (figurative, informal (reveal the secret)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Thanks for letting the cat out of the bag about me being pregnant.

çizginin dışına

adverb (outside a prescribed boundary)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The referee blew his whistle when the ball went out of bounds. During the war most beaches were out of bounds to civilians.

izinsiz

adjective (figurative (not permitted, unacceptable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Your behaviour at the wedding reception was out of bounds.

nefessiz, soluksuz

adjective (panting, breathless)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
After sprinting round the track I was out of breath and could barely speak.

kontrolsüz, denetimsiz, kontrolden çıkmış, denetimden çıkmış

adverb (wild, unrestrained)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The child was screaming and stamping his feet, quite out of control.

kontrolsüz, denetimsiz, kontrolden çıkmış, denetimden çıkmış

adjective (unrestrained, wild)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You're just an out-of-control brat!

modası geçmiş

adjective (old-fashioned, outmoded)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The 70's-style couch is out of date.

güncelliğini yitirmiş

adjective (no longer valid)

That program had been updated; yours is an out-of-date version.

tarihi geçmiş

adjective (food: no longer fresh)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The milk expired two weeks ago and is thus out of date.

kontrolden çıkmak

adverb (uncontrolled)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
When the fight got out of hand the barman called the police.

hiç düşünmeden, düşünmeksizin

adverb (without further thought)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The boss dismissed my ideas out of hand; he didn't even ask me any questions.

kendinde değil

adjective (unable to think clearly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Cal was having trouble answering basic questions in math class today--he's really out of it.

uygunsuz

adjective (figurative, informal (comment: unacceptable) (söz, yorum)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

uygunsuz

adjective (figurative, informal (person: behaving unacceptably) (davranış)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

uygunsuz bir biçimde

adverb (figurative, informal (unacceptably)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

ansızın

adverb (unexpectedly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He showed up out of nowhere. The winner of the competition came from nowhere and surprised everyone.

bozuk, arızalı

adjective (not functioning)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The furnace is out of order, so I've called a repairman.

uygunsuz

adjective (figurative, slang (behavior: inappropriate)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Terry's rude comments about your brother were out of order.

uygunsuz davranışlı

adjective (figurative, slang (behaving inappropriately)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You were out of order last night; I think you need to call our guests today to apologise.

bozuk, arızalı

adjective (jumbled)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I dropped my manuscript and now the pages are all out of order.

ihlal eden

adjective (court: in breach)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The judge ruled the prosecutor's question out of order.

yabancı

adjective (not belonging)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
As the only Europeans present, we felt a little out of place.

cepten harcanan

adjective (expenses: paid by individual)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

parasız

adjective (UK (having made a loss, short of money)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
By the time I'd paid for all the repairs, I was seriously out of pocket.

baskısı tükenmiş, baskısı kalmamış

adverb (no longer being published)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The book is quite difficult to get hold of because it has gone out of print.

baskısı tükenmiş, baskısı kalmamış

adjective (no longer being published)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This bookstore specializes in out-of-print books.

orantısız olmak

(figurative (exaggerated, excessive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Your anger is out of proportion to the insult.

uzakta

adverb (beyond arm's length)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I could almost touch the ceiling, but it was just out of reach.

uzak

adjective (beyond arm's length)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

erişilmez

adjective (figurative (unattainable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
On my salary, a new Ferrari is out of reach. So far, a cure for the common cold remains out of reach.

kapsam dışı

adjective (not within a given range)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Students must include only relevant information in their essays and omit anything which is out of scope.

formdan düşmüş

adjective (informal (person: unfit)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
When I started this dance class, I was really out of shape. I'm so out of shape, I can't even climb one flight of stairs.

gözden uzakta

adverb (outside visible range)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We know the actors are backstage, but they were out of sight.

gözden uzak

adjective (outside visible range)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

harika, fevkalade

adjective (slang, dated (great, amazing)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That concert was out of sight!

biraz hasta

adjective (informal (slightly unwell)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I think she is coming down with the flu; she seems out of sorts.

neşesiz

adjective (informal (not in a good mood)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She just broke up with her boyfriend, so she is a little out of sorts today.

stok dışı

adjective (not currently in supply)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Sorry, the CD that you want is currently out of stock.

durup dururken

adverb (figurative (unexpectedly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
My cousins turned up out of the blue on Christmas Day.

kural dışı

adverb (figurative, informal (unconventionally, creatively)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Let's try thinking out of the box here.

kullanıma hazır durumda

adverb (computing: ready to use)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
This computer should work out of the box.

kullanıma hazır

adjective (computing: ready to use)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It is quicker to buy an out-of-the-box laptop than to have one built to order.

sıradışı

adjective (unusual, remarkable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We travel abroad in order to experience something out of the ordinary.

olanaksız, imkânsız

adjective (not possible or permitted)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It is out of the question for a twelve year old to go to a night club!

kenara

adverb (not obstructing) (çekmek, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I moved my chair out of the way so he could get past.

sapa, ücra, kuş uçmaz kervan geçmez

adjective (place: remote)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We hired a car and explored some of the out-of-the-way places on the island.

düzlüğe çıkmış

expression (figurative (no longer in difficulty or danger)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

olağanüstü

adjective (dated, slang (excellent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The pizza at that shop is out of this world!

zamanı tükenmek

verbal expression (have passed a deadline)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
As the clock ticked over the hour he realized he was out of time.

habersiz olmak

verbal expression (figurative, informal (not be up to date)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Many members of the team have ended up resigning because their manager is so out of touch.

güncel olmamak

verbal expression (figurative, informal (not be up to date with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
These systems are completely out of touch with modern business practices.

habersiz olmak

verbal expression (figurative, informal (not be familiar with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
These problems have arisen because the government is made up of wealthy politicians who are completely out of touch with how ordinary people live.

iletişim içinde olmamak

verbal expression (no longer be in contact)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My brother moved away ten years ago; we've been out of touch since then.

ile irtibatı yitirmek, ile irtibatı kaybetmek

verbal expression (no longer be in contact with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Unfortunately I'm out of touch with Rita, so I can't give her the news.

şehir dışında

adverb (away: from home, work)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I'll be out of town for the next few days. Our project manager is out of town for the next three weeks.

detone bir şekilde

adverb (sing: off key)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
They don't want me in the church choir because I always sing out of tune.

detone

adjective (singing, instrument: off key) (ses)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Henry's out-of-tune singing became quite embarrassing after only a few bars.

uyumsuz

adjective (figurative (not conforming) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The educational system is out of tune with the needs of industry.

işsiz

adjective (jobless, unemployed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The closing of the tin mines left many men out of work. I've been out of work for four months now; hopefully I'll find a new job soon.

çok korkutmak

verbal expression (informal (frighten [sb]) (birisini)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Did you have to jump out at me like that? You scared the living daylights out of me!

kendine gelmek

verbal expression (slang (return quickly to normal)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The teacher caught James daydreaming, but he soon snapped out of it.

bitirmek

verbal expression (slang (quickly end, stop [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I wish Jenna would snap out of her bad mood.

uzak durmak

verbal expression (informal (avoid) (birisinden)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You should stay out of the way of our boss today - he's in a bad mood.

-den çıkmak

verbal expression (exit, walk from)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He stepped out of the elevator and went down the hall.

-i bırakmak

verbal expression (figurative (leave or renounce)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Once her husband returned, she stepped out of her role of primary breadwinner.

-den caydırmak

verbal expression (dissuade)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

vazgeçirmek

verbal expression (dissuade from doing [sth]) (bir şeyi yapmaktan)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm trying to talk her out of leaving school at 16.

İngilizce öğrenelim

Artık out of'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

out of ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.