İngilizce içindeki close ne anlama geliyor?

İngilizce'deki close kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte close'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki close kelimesi yanında, yakınında, yakın, yanında, yakın, samimi, yakın, yakın ilişki içinde, yakın, yakından ilişkili, kapatmak, kapanmak, yakın, benzer, yakın, mahrem, sıkı, dar, dar, sinekkaydı, alakalı, ilgili, sıkı, havasız, az farkla, gizli, kapalı, yakın, kapanma, kapanış, kapanış, çıkmaz sokak, birleşmek, sona ermek, bitmek, kapanmak, kapanmak, bitmek, kapanmak, çevirmek, bitirmek, kapatmak, birleştirmek, bitirmek, son vermek, sona erdirmek, satış yapmak, kapatmak, yaklaşmak, kapanmak, kapatmak, kuşatmak, etrafını çevirmek, yaklaşmak, üstüne üstüne gelmek, kapatmak, ucuzlatmak, fiyatını indirmek, indirim yapmak, kapatmak, bitirmek, dışarıda bırakmak, kapatmak, kapanmak, kapatmak, yakında, yakınında, civarında, yakın, (birşeyden) kıl payı kurtulma, zor karar, yakın arkadaş, yakın dost, kıl payı kurtulma, sinekkaydı traş, birbirine yakın, yakın çekim, yakından çekilen fotoğraf, yakın, yakından çekilen, yakından, birbirine bağlı, sona ermek, bitmek, bitirmek, yaklaşmak, yakına gelmek, yakın tutmak, yakın durmak, yakınında durmak, yakından anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

close kelimesinin anlamı

yanında, yakınında

adverb (nearby)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Keep your phone close, in case he calls!

yakın

adjective (near)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Be careful, the 'edit' and 'delete' buttons are dangerously close!

yanında

preposition (near to)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The bank is close to the post office.

yakın

adjective (relation: near) (akraba, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The two boys are close cousins.

samimi, yakın

adjective (people: intimate) (dost, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Jill and I are close friends.

yakın ilişki içinde, yakın

(figurative (intimate with)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Ben has always been close to his sister.

yakından ilişkili

adjective (closely associated)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Her philosophy is close to that of Roger, who was her teacher and mentor.

kapatmak

transitive verb (shut)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Please close the window.
Pencereyi kapat lütfen.

kapanmak

intransitive verb (become shut)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The door slowly closed.

yakın

adjective (united)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Their views about history are extremely close.

benzer

adjective (similar)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The twins are close in appearance.

yakın, mahrem

adjective (relationship: intimate)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
They have a close, romantic relationship.
Yakın, romantik bir ilişki içindeler.

sıkı, dar

adjective (compact, tight)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My sweater has a close weave.

dar

adjective (fitting tightly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This key is a close fit to the lock.

sinekkaydı

adjective (cut near to the base) (traş)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I prefer a straight razor because it gives me a close shave.

alakalı, ilgili

adjective (on topic) (konuyla)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Please stay close to the question under discussion.

sıkı

adjective (rigorous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
A close examination will reveal that the theory is correct.

havasız

adjective (informal (atmosphere: stuffy)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The atmosphere in the room was close.

az farkla

adjective (contest: almost even) (yarış, vb.)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Alan won a close race.
Altan yarışı az bir farkla kazandı.

gizli

adjective (secret: well guarded)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The information was a close secret.

kapalı

adjective (confined)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The guards kept the prisoner at close quarters.

yakın

(nearly equal, almost)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You and I are close to the same height.

kapanma, kapanış

noun (act of closing)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You have to finish by close of business today.

kapanış

noun (conclusion)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The conference came to a close.

çıkmaz sokak

noun (UK (cul-de-sac)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We live on a lovely close near the edge of town.

birleşmek

intransitive verb (unite)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Her hands closed in prayer as she bowed her head.

sona ermek, bitmek

intransitive verb (end)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The proceedings closed on time.

kapanmak

intransitive verb (cease to operate)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
My favourite restaurant closed.

kapanmak

intransitive verb (store: cease trading)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The store closed at nine pm.
Mağaza akşam saat dokuzda kapandı.

bitmek

intransitive verb (end performances)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The play closes on Monday.

kapanmak

intransitive verb (financial: market day end) (borsa, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The market closed on a high today.

çevirmek

transitive verb (fill in)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The builders closed the wall with the last brick.

bitirmek

transitive verb (conclude)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The final speaker closed the session.

kapatmak

transitive verb (block) (yolu, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Workers have closed the road.

birleştirmek

transitive verb (join, unite)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The people closed the circle by joining hands.

bitirmek, son vermek, sona erdirmek

transitive verb (finalize)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Let's close the negotiations now.
Artık görüşmelere son verelim.

satış yapmak

transitive verb (informal (make a sale)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The salesman hopes to close the deal today.

kapatmak

transitive verb (cease operations)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The company closed the factory on Christmas day.

yaklaşmak

transitive verb (nautical: approach) (karaya, vb.)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The ship closed land that morning.

kapanmak

phrasal verb, intransitive (business: cease trading) (iş, şirket)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When the doctor was killed, the clinic was forced to close down.

kapatmak

phrasal verb, transitive, separable (prevent [sth] from operating)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The Women's Anti-Exploitation League vowed to close down the porno shop.

kuşatmak, etrafını çevirmek

phrasal verb, intransitive (pursuit: get closer)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The enemy was closing in; the soldier clutched his rifle and prepared to fight to the death.

yaklaşmak

phrasal verb, transitive, inseparable (pursuit: get closer)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Drive faster! The cops are closing in on us!

üstüne üstüne gelmek

phrasal verb, transitive, inseparable (figurative (make claustrophobic) (duvarlar, vb., mecazlı)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Inside the small room, he felt like the walls were closing in on him.

kapatmak

phrasal verb, transitive, separable (block, shut off) (yolu, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The police closed off the road due to a bad accident.

ucuzlatmak, fiyatını indirmek, indirim yapmak

phrasal verb, intransitive (US (discount stock)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

kapatmak

phrasal verb, transitive, separable (US (account: terminate) (hesap)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

bitirmek

phrasal verb, transitive, separable (sport: bring to end) (spor)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The team closed the game out with a goal in the final minute to win 3-1.

dışarıda bırakmak

phrasal verb, transitive, separable (exclude, prevent from entering)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bill closed the dog out of the room.

kapatmak

phrasal verb, intransitive (shop: shut)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He closed up and counted the day's takings.

kapanmak

phrasal verb, intransitive (wound: heal) (yara)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
The wound will gradually close up over time.

kapatmak

phrasal verb, transitive, separable (shut)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Nina closed up the shop and went home.

yakında, yakınında, civarında

adverb (near, in close proximity)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Gerald's sister lives close by so it's easy for him to visit her.

yakın

adjective (near)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Is there a close-by store where we could buy eggs?

(birşeyden) kıl payı kurtulma

noun (informal, figurative (narrow escape)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Phew! That was a close call. I thought he was going to ask to see my ID.

zor karar

noun (informal, figurative ([sth] hard to decide)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It was a close call, but they declared him the winner.

yakın arkadaş, yakın dost

noun (intimate acquaintance)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Tom is a close friend of mine.

kıl payı kurtulma

noun (figurative (narrow escape) (bir şeyden)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He walked away from the accident knowing he had just had a close shave with death.

sinekkaydı traş

noun (facial hair: trim)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I can't seem to get a close shave with my electric razor.

birbirine yakın

adjective (near to one another,)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
If his eyes weren't so close together, he'd be almost handsome.

yakın çekim

noun (film shot: up close)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The actress said that she was ready for her close-up.

yakından çekilen fotoğraf

noun (photo: taken up close)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
In the closeup, she is smiling self-consciously at the photographer.

yakın

adjective (intimate, detailed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The book provides a close-up insight into the film star's life.

yakından çekilen

adjective (very near)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The photographer is taking some close-up shots of the fashion model.

yakından

adverb (from very near)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Matt moved close up so he could get a better view of the painting.

birbirine bağlı

adjective (family, community: close)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Welsh mining villages formed close-knit communities bonded together by Religion and Rugby.

sona ermek, bitmek

verbal expression (finish)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
As the evening drew to a close, the orchestra played a final waltz.

bitirmek

verbal expression (bring to an end)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
After an hour on the phone, she drew the conversation to a close.

yaklaşmak

intransitive verb (time: approach) (zaman)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Christmas is getting close again.

yakına gelmek

intransitive verb (move very near)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
He got so close I could see every blackhead on his face.

yakın tutmak

(keep nearby)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Claire decided to work from home so that she could keep her children close.

yakın durmak

(stay near)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Tina told the twins to keep close as they crossed the busy road.

yakınında durmak

verbal expression (stay near)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Keep close to me when we're at the concert; I don't want you to get lost.

yakından

adverb (at close range)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)

İngilizce öğrenelim

Artık close'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

close ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.