İngilizce içindeki yourself ne anlama geliyor?
İngilizce'deki yourself kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte yourself'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki yourself kelimesi sana, (sadece, ama) kendin, kendiniz, kendi başına, kendi başınıza, sen kendin, siz kendiniz, kendin, kendiniz, kendini suçlamak, oluşturmak, gitmek, -den ayrılmak, katılmamak, aynı fikirde olmak, hemfikir olmak, kendini göstermek, bağlanmak, ilişkin kılmak, kendin olmak, davranmak, hareket etmek, uslu olmak, uslu durmak, yıkılmak, çılgına dönmüş, uyanmak, kalkmak, kendine ihanet etmek, kendini hazırlamak, kendini hazırlamak, hazır ol, sıkı durmak, kendini hazırlamak, hazır ol, meşgul olmak, kendini meşgul etmek, tek başına, kendi başına, kendini gizlemek, iyi durmak, güzel durmak, kendine bir yer edinmek, kendine bir yer edinmek, konsantre olmak, kendini toplamak, kendine hakim olmak, kendini kandırmak, olarak ilan etmek, olarak ilan etmek, ilan etmek, kendisinin ... olduğunu açıklamak, kendini kandırmak, ilişkisini kesmek, uzak tutmak, (kendini) adamak, vermek, vakfetmek, adamak, kurtarmak, bağlarını koparmak, uzak tutmak, rezil olmak/kendini rezil etmek, uzak tutmak, uzak tutmak, uzak durmak, uzak tutmak, öne çıkmak, kendin yap, kendi (işini, vb.) kendin yap, giyinip süslenmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek, yerleşmek, kendini emniyete almak, derdini anlatmak, hayal etmek, düşlemek, başının çaresine bakmak, kendini atmak, girişmek, kendini birisinin üzerine doğru atmak, atılmak, kendin/kendiniz için, kendi başına, kendini zorlamak, altına etmek, altını kirletmek, kurtulmak, yıkanmak, giyinip kuşanmak, giyinip kuşanmak, kendini hazırlamak, siktir git, siktir ol git, çeki düzen vermek, almak, kendine servis yapmak, sormadan almak, buyurun, kapanmak, kendini (bir grupla, vb.) özdeşleştirmek, haz almak, keyfine bakmak, kendini yarandırmak, gözüne girmeye çalışmak, kendini kandırmak, kendini çok fazla zorlamak, kendini küçük düşürmek, kendini küçük düşürmek, alçakgönüllülük yapmak, formunu korumak, kendini aptal durumuna düşürmek, kendini rezil etmek, rahatına bakmak, hoşgeldin, hoşgeldiniz, açıkça anlatmak, rahatına bakmak, rahat etmek, sesini duyurmak, kesmek, eleştiriye açık olmak, başarısız olmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
yourself kelimesinin anlamı
sanapronoun (you: singular, with reflexive verbs) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Stop looking at yourself in the mirror all the time. Make sure you take care of yourself. |
(sadece, ama) kendin, kendinizpronoun (you: after as, than, but) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) There's nobody here but yourself. |
kendi başına, kendi başınızapronoun (on your own, without assistance) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Please do your homework yourself. |
sen kendin, siz kendinizpronoun (you: singular, for emphasis) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) You, yourself, said that it was too difficult to do. |
kendin, kendinizpronoun (figurative (your normal self) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) You don't seem yourself today. What's up? |
kendini suçlamakphrasal verb, transitive, separable (informal, figurative (feel guilty or bad) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It was just an honest mistake, so you shouldn't beat yourself up about it. |
oluşturmakphrasal verb, transitive, separable (figurative (career, etc.: build up) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She's succeeded in carving out a nice career for herself in marketing. |
gitmektransitive verb and reflexive pronoun (leave) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I started feeling unwell at the party, so I absented myself. |
-den ayrılmakverbal expression (formal (leave) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you feel unwell, simply absent yourself from the table. |
katılmamakverbal expression (formal (not attend) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Mr Smith sends his apologies for having to absent himself from today's meeting. |
aynı fikirde olmak, hemfikir olmakverbal expression (figurative (agree with) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) By agreeing with the decision to move forward with the plans, I unknowingly aligned myself with Anthony. |
kendini göstermektransitive verb and reflexive pronoun (be insistent or firm) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It's important to assert yourself when you feel you are being treated unfairly. |
bağlanmakverbal expression (figurative (individual, group: follow around) (birisine, bir gruba, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Dave attached himself to our group in the first week of college, but none of us really like him. |
ilişkin kılmakverbal expression (be associated with) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Will attached himself to the new business venture. |
kendin olmakintransitive verb (behave naturally) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I know you're nervous about the interview, but just be yourself and you'll do fine. |
davranmak, hareket etmektransitive verb (conduct: yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He bore himself with courage and distinction. Farklı ve cesur davrandı. |
uslu olmak, uslu durmak(act nicely) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please behave yourselves when we visit grandma. |
yıkılmakexpression (figurative (devastated) (çok üzülmek) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Debbie was beside herself when she received the news of her son's death. |
çılgına dönmüşpreposition (figurative (out of your senses) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My mother was beside herself with worry when I didn't call. |
uyanmak, kalkmaktransitive verb and reflexive pronoun (literary (rouse yourself) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) You'd best bestir yourself, my lady; it's almost noon. |
kendine ihanet etmektransitive verb and reflexive pronoun (go against your own values) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I would be betraying myself if I voted for that party. |
kendini hazırlamaktransitive verb and reflexive pronoun (figurative (prepare for shock) (kötü bir olaya, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The doctor warned the patient's family to brace themselves. |
kendini hazırlamakverbal expression (figurative (prepare for shock) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Everyone is bracing themselves for the foot of snow forecast for tonight. |
hazır olinterjection (figurative (prepare for shock) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Brace yourself, I've got some bad news. |
sıkı durmaktransitive verb and reflexive pronoun (prepare for impact) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The flight attendant instructed the passengers to brace themselves. |
kendini hazırlamakverbal expression (prepare for impact) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Seeing that there was no way to escape, Joel braced himself for the blow of the other man's fist. |
hazır olinterjection (prepare for impact) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Brace yourself. We're about to land. |
meşgul olmakverbal expression (figurative (engross yourself in [sth]) (bir işle) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) On rainy days, the best thing to do is bury yourself in a good book. |
kendini meşgul etmektransitive verb (keep occupied) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Arthur tries to busy himself with small tasks. |
tek başınaadverb (without company) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
kendi başınaadverb (without help) (yardım almadan) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
kendini gizlemektransitive verb and reflexive pronoun (conceal self using color, etc.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Many insects camouflage themselves to avoid being eaten. |
iyi durmak, güzel durmaktransitive verb and reflexive pronoun (posture: hold yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The ballerina carries herself well. |
kendine bir yer edinmekverbal expression (figurative (find your role, trade) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kendine bir yer edinmekverbal expression (figurative (find your role, trade) (bir işte/alanda) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
konsantre olmaktransitive verb and reflexive pronoun (make yourself calm, focused) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Meditating every morning helps me to center myself. |
kendini toplamaktransitive verb and reflexive pronoun (figurative (emotions: calm) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Let me collect myself before I go out on stage. I'm still a bit emotional. |
kendine hakim olmaktransitive verb and reflexive pronoun (remain calm and composed) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Even if she tries to pick a fight, you must control yourself and avoid responding. |
kendini kandırmakverbal expression (not be honest with yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You're deceiving yourself if you think Lily is going to lend you so much money. |
olarak ilan etmekverbal expression (announce) (bir şey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I hereby declare myself to be a candidate in the forthcoming elections. |
olarak ilan etmekverbal expression (claim identity) (birisi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He declared himself to be the long-lost son of the deceased, returned to claim his inheritance. |
ilan etmektransitive verb and reflexive pronoun (state that you are for, against [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The politician declared herself in favour of curbs on immigration. |
kendisinin ... olduğunu açıklamakverbal expression (state yourself to be for, against [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The minister declared himself to be against the introduction of the euro to Britain. |
kendini kandırmakverbal expression (think, believe, etc. mistakenly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't delude yourself into thinking that your life would be better in another city. |
ilişkisini kesmektransitive verb and reflexive pronoun (no longer be involved) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Your parents need to sort out their own problems; you should try to detach yourself. |
uzak tutmakverbal expression (no longer be involved) (kendini bir şeyden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
(kendini) adamak, vermek, vakfetmekverbal expression (dedicate yourself) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My mother devoted herself to her children. |
adamakverbal expression (put all your energy into) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) After his wife's death from cancer, he devoted himself to fundraising for cancer charities. |
kurtarmakverbal expression (physically free yourself from) (kendini bir şeyden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Leah tried to disengage herself from the tangle of branches. |
bağlarını koparmakverbal expression (end involvement in) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Linda had to disengage herself from the project due to a family emergency. |
uzak tutmaktransitive verb and reflexive pronoun (figurative (end involvement in [sth]) (kendisini bir şeyden) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Alan was unable to disentangle himself from his family's problems. |
rezil olmak/kendini rezil etmekverbal expression (do [sth] dishonourable) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Just try not to disgrace yourself again. He disgraced himself by getting too drunk at his sister's wedding. |
uzak tutmakverbal expression (distance yourself from [sb]) (kendini birisinden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Diane eventually dissociated herself from her troublemaker friends. |
uzak tutmakverbal expression (distance yourself from [sth]) (kendini bir şeyden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The nominee tried to dissociate himself from the racist remarks of his former friends. |
uzak durmakverbal expression (keep away) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Preferring solitude, I distanced myself from the group. |
uzak tutmakverbal expression (try not to associate with) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The candidate was advised to distance himself from his former wife. |
öne çıkmaktransitive verb and reflexive pronoun (become prominent) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) This director has distinguished himself in the film industry. |
kendin yap, kendi (işini, vb.) kendin yapnoun (UK, colloquial, initialism (do-it-yourself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'm staying at home this weekend for a little DIY on the house. |
giyinip süslenmektransitive verb and reflexive pronoun (slang (adorn, make more glamorous) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
eğlenmek, hoşça vakit geçirmektransitive verb and reflexive pronoun (have a good time) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We're enjoying ourselves by the beach. |
yerleşmektransitive verb and reflexive pronoun (make yourself cosy) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The campers ensconced themselves around the campfire. |
kendini emniyete almaktransitive verb and reflexive pronoun (military: dig a trench) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The soldiers entrenched themselves in bunkers. |
derdini anlatmaktransitive verb and reflexive pronoun (account for actions) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Why did you take my car without asking? Explain yourself! |
hayal etmek, düşlemekverbal expression (US, slang (imagine) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Just feature yourself on a beautiful, sandy beach! |
başının çaresine bakmakverbal expression (manage, cope alone) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Julian left home at 18 and learned to fend for himself. |
kendini atmaktransitive verb and reflexive pronoun (throw yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Erin flung herself into the pool. |
girişmekverbal expression (figurative (get involved in) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lara is flinging herself into learning Spanish. |
kendini birisinin üzerine doğru atmak, atılmakverbal expression (figurative, informal (attempt to engage romantically) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) John flung himself at every girl he met. |
kendin/kendiniz içinadverb (to benefit you) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Lola wears make-up for herself, not to impress anyone else. |
kendi başınaadverb (independently, alone) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I don't need help putting up the shelves; I can do it for myself. |
kendini zorlamakverbal expression (make yourself do [sth]) (bir şeyi yapmaya) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) To make progress you have to force yourself to practice every day. |
altına etmek, altını kirletmektransitive verb and reflexive pronoun (soil yourself by defecating) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The nurse saw that her patient had fouled himself. |
kurtulmakintransitive verb (unburden yourself of [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) No one else can cure your addiction; you must free yourself. |
yıkanmakverbal expression (have a quick wash) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) I'm just going to freshen myself up before we go out to dinner. |
giyinip kuşanmakverbal expression (informal (dress for an effect) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jo got herself up for the party. |
giyinip kuşanmakverbal expression (dress in fancy clothes) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She got herself up in a gold sequinned dress and heavy make-up. |
kendini hazırlamaktransitive verb and reflexive pronoun (figurative (prepare) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The soldiers girded themselves for battle. |
siktir git, siktir ol gitinterjection (vulgar, offensive, slang (expressing anger or contempt) (argo) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) |
çeki düzen vermektransitive verb and reflexive pronoun (person: make yourself neat) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) My brother spends hours grooming himself before a date. |
almaktransitive verb and reflexive pronoun (take [sth] offered) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I've prepared some printed handouts. Feel free to help yourselves. |
kendine servis yapmakverbal expression (serve yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Help yourself to more cake. |
sormadan almakverbal expression (take without asking) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She helped herself to the office stationery. |
buyuruninterjection (take what you wish) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) There's plenty to eat and drink, folks – just help yourselves. |
kapanmakverbal expression (be reclusive) (odaya, eve, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She was very shy and hid herself away in her room all week. |
kendini (bir grupla, vb.) özdeşleştirmekverbal expression (associate with [sb], [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The largest group of people that don't identify themselves with a religion is young people. |
haz almaktransitive verb and reflexive pronoun (enjoy a treat) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) On a Friday evening I like to indulge myself with a romantic movie and a box of chocolates. |
keyfine bakmaktransitive verb and reflexive pronoun (have, do [sth] luxurious) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Barbara decided to indulge herself by booking a spa treatment. |
kendini yarandırmaktransitive verb and reflexive pronoun (gain favor) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
gözüne girmeye çalışmakverbal expression (gain favor with) (birisinin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You should try to ingratiate yourself with the boss. |
kendini kandırmakverbal expression (informal (deceive yourself, be in denial) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't kid yourself, the relationship is over. |
kendini çok fazla zorlamakinterjection (slang, figurative (go ahead, do it) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) "Could I try riding your bike?" "Sure, knock yourself out!" |
kendini küçük düşürmektransitive verb and reflexive pronoun (do [sth] undignified) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Talk to that criminal? I wouldn't lower myself. |
kendini küçük düşürmektransitive verb and reflexive pronoun (do [sth] undignified) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Don't lower yourself by responding to his insults. |
alçakgönüllülük yapmaktransitive verb and reflexive pronoun (humble yourself) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The Duchess lowered herself by marrying a commoner. |
formunu korumaktransitive verb and reflexive pronoun (keep fit and healthy) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She maintained herself through a good diet and exercise. |
kendini aptal durumuna düşürmekverbal expression (do [sth] stupid) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I don't mind being wrong, but I hate making a fool of myself. |
kendini rezil etmekverbal expression (slang (do [sth] stupid) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jim made an ass of himself when he turned up at work wearing differently coloured socks. |
rahatına bakmakverbal expression (informal (settle in) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please come in and make yourself at home! |
hoşgeldin, hoşgeldinizinterjection (welcome!) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) We're not very formal around here - just make yourself at home! |
açıkça anlatmakverbal expression (speak plainly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You must never do that again – have I made myself clear? |
rahatına bakmak, rahat etmekverbal expression (settle into a place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I made myself comfortable on the sofa. |
sesini duyurmakverbal expression (speak loudly and audibly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He made himself heard by shouting down his debate opponent. |
kesmektransitive verb (shaving) (traş olurken yanağı, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Kate nicked herself when she was shaving her legs. |
eleştiriye açık olmakverbal expression (accept being judged) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
başarısız olmaktransitive verb and reflexive pronoun (fail by trying to achieve too much) (kendini fazla zorlayarak) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You're overreaching yourself by taking too many classes. |
İngilizce öğrenelim
Artık yourself'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
yourself ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.