İngilizce içindeki self ne anlama geliyor?
İngilizce'deki self kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte self'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki self kelimesi kişilik, şahsiyet, karakter, kendini, nefs, özbenlik, sakin, sükunetli, ekonomik yeterlilik, ekonomik bakımdan kendi kendine yetme, kendi, bencil, kendini bilen, özfarkındalık, yemek servisi olmayan otel, yemeksiz, tek renkli, öz güven, kendine güvenen, utanma, kişisel farkındalık, müstakil, çekingen, kendine yeten, kendine hakim olma, kendi kendini engelleyen, kendini eleştiren, öz disiplin, sıkı çalışma, disiplinli çalışma, kendini arka planda tutan, serbest çalışan, öz saygı, belli, açık, kişisel gelişim, kişisel gelişim, kendini beğenmiş, rahatına düşkün, kişisel çıkar, kişisel menfaat, kendini tecrit etmek, kendini tecrit etme, kendini yetiştirmiş, kendi kendini motive eden, kendine acıma, otoportre, kendini karantinaya alma, kendini karantinaya almak, kendiliğinden kabaran un, kendine güven, bağımsız, kendini beğenmiş, kendini beğenmiş, kendine hizmet eden, (otomobil) marş, kendine yeten, kendi kendine öğrenmiş, kendine saygı, özsaygı anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
self kelimesinin anlamı
kişilik, şahsiyetnoun (individuality, identity) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She's back to her old self again. Eski kişiliğine geri döndü. |
karakternoun (true nature) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He showed his true self by that act of courage. |
kendiniprefix (independent, automatic) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The virus is self-limiting and needs no treatment. |
nefs, özbenliknoun (personal interest, advantage) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Most religions require some sacrifice of self. |
sakin, sükunetliadjective (person: calm) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Even in stressful situations, Cameron is composed. |
ekonomik yeterlilik, ekonomik bakımdan kendi kendine yetmenoun (uncountable (can support self) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The program helps unemployed residents to achieve economic self-sufficiency. |
kendipronoun (dated (your inner nature) (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Travel and meditation have long been considered good ways to find one's self. |
benciladjective (selfish, narcissistic) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You're so self-absorbed; try thinking of someone besides yourself for a change! |
kendini bilenadjective (conscious of one's qualities and flaws) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
özfarkındalıknoun (understanding of yourself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Self-awareness and meditation are central to Buddhism. |
yemek servisi olmayan otelnoun (holiday accommodation not including meals) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jose booked his family into a self-catering. |
yemeksizadjective (holiday accommodation: not including meals) (konaklama) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Mary didn't like all-inclusive hotels, so she booked a self-catering motel down by the beach. |
tek renkliadjective (of uniform colour) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Keith keeps and races self-coloured pigeons. |
öz güvennoun (assurance in own qualities) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) On stage the band's lead singer was full of self-confidence. |
kendine güvenenadjective (assured) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Janice isn't self-confident enough to ask for a promotion. |
utanmanoun (embarrassment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Self-consciousness is normal among teenagers, especially if they move to a new school. |
kişisel farkındalıknoun (philosophy: awareness of self) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The philosopher wrote extensively about self-consciousness. |
müstakiladjective (independent, separate and complete) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) All of our accommodation is fully self-contained. |
çekingenadjective (person: unsociable) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My father was a quiet, shy, self-contained man. |
kendine yetenadjective ([sth]: operating without outside support) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The self-contained ecosystem around the reef is vulnerable to climate change. |
kendine hakim olmanoun (restraint, discipline) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please try to exercise a little bit of self-control today; this is a very important meeting. |
kendi kendini engelleyenadjective (causing problems for oneself) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You'll never get anywhere with a self-defeating attitude like that! |
kendini eleştirenadjective (critical of oneself) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
öz disiplinnoun (control of yourself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Showing incredible self-discipline, Irene refused the chocolate cake. |
sıkı çalışma, disiplinli çalışmanoun (dedication, training) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You need a lot of self-discipline to be a top athlete. |
kendini arka planda tutanadjective (making self inconspicuous) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The self-effacing man always tried to avoid being the center of attention. |
serbest çalışanadjective (freelance, working for own company) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Charlotte loved being self-employed because she was her own boss and could work from home. |
öz saygınoun (respect for oneself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
belliadjective (obvious) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The answer is self-evident, and I don't feel like explaining it right now. |
açıkadjective (obvious, clear) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The image on the road sign was self-explanatory. |
kişisel gelişimnoun (personal development techniques) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Our individualistic society is obsessed with self help,. |
kişisel gelişimadjective (relating to personal development) (kitap, vb.) A lot of people rely on self-help books, rather than seeing a psychologist. |
kendini beğenmişadjective (pompous, vain) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The professor's self-important tone annoyed the students. |
rahatına düşkünadjective (yielding to own desires) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Lying on the sofa eating chocolate all day is self-indulgent. |
kişisel çıkar, kişisel menfaatnoun (concern only for oneself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kendini tecrit etmekintransitive verb (stay separate from others while sick) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kendini tecrit etmenoun (staying separate from others while sick) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kendini yetiştirmişadjective (independently successful) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ross is a self-made businessman who started his life in poverty. |
kendi kendini motive edenadjective (having initiative) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The new employee is very self-motivated and hard-working. |
kendine acımanoun (feeling sorry for oneself) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
otoportrenoun (artwork depicting the artist) (ressamın kendi portresi) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Rembrandt painted more than 40 self-portraits. |
kendini karantinaya almanoun (preventative isolation from others) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kendini karantinaya almakintransitive verb (isolate yourself as preventative measure) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
kendiliğinden kabaran unnoun (flour with baking powder) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kendine güvennoun (dependence on own powers) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Self-reliance is an important quality when you're searching for a job. |
bağımsızadjective (independent, not needing others) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Lucy is a self-reliant woman. |
kendini beğenmişadjective (smug, sanctimonious) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I won't have anything to do with him – he's a self-righteous bore. |
kendini beğenmişadjective (smug) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Kevin bowled a strike and then turned around with a self-satisfied look on his face. |
kendine hizmet edenadjective (concerned with own interests) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Mary's self-serving attitude has gotten her far in her career. |
(otomobil) marşnoun (person with initiative) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jim's a real self-starter. I never have to assign him work: he finds it by himself. |
kendine yetenadjective (providing for yourself) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I want to be self-sufficient and not rely on help from others. |
kendi kendine öğrenmişadjective (having learnt [sth] by yourself) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Hearing her play the piano, you'd never guess she was self-taught. |
kendine saygı, özsaygınoun (self-esteem) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Victims of abuse often have little sense of their own self-worth. |
İngilizce öğrenelim
Artık self'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
self ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.