İngilizce içindeki pay ne anlama geliyor?

İngilizce'deki pay kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte pay'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki pay kelimesi ödeme yapmak, ödemek, ödemek, para vermek, hesabı kapatmak, para vermek, para vermek, ücret ödemek, para vermek, sunmak, göstermek, maaş, ücret, maaş cetveli, maaş bordrosu, ücret bordrosu, ücretli, değmek, maaş vermek, maaş ödemek, faydalı olmak, yararlı olmak, bedelini ödemek, sonuçlarına katlanmak, cezasını çekmek, rüzgaraltı yönüne döndürmek, boca yönüne döndürmek, katranla kaplamak, getirmek, ödemek, vermek, geri ödemek, borcunu ödemek, öç almak, öcünü almak, öcünü almak, bankaya yatırmak, ödeyip bitirmek, rüşvet vermek, iyi sonuç vermek, ödemek, harcamak, ödemek, maaşını almak, tuvalete gitmek, ziyaret etmek, kontörlü hat, anında öde, anında ödemek, dikkatini vermek, dikkate almak, üzerine odaklanmak, dikkatle dinlemek, geri ödemek, inanır gibi yapmak, baştan çıkartmaya çalışmak, aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek, gevşetmek, maaş artışı, ücret artışı, -e özellikle dikkat etmek, kazıklanmak, servet ödemek, saygı göstermek, son yolculuğuna uğurlamak, son yolculuğuna uğurlamak, ziyarette bulunmak, maaş çeki, rüşvet, işten çıkarılma tazminatı, kâr, kazanç, avantaj, (borcu kapatmak için) ödenen miktar, maaş zammı, maaş artışı, intikam almak, öç almak, kıdem tazminatı, hastalık ödeneği anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

pay kelimesinin anlamı

ödeme yapmak, ödemek

intransitive verb (make a payment)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have no money. Can you pay?

ödemek

(give money in exchange)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
He paid for his dinner when the bill came.

para vermek

transitive verb (offer money to)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I'll pay you five dollars if you tell me where he went.

hesabı kapatmak

transitive verb (settle)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I would like to pay my account now.

para vermek

(give money for)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
What a nice dress! How much did you pay for it?

para vermek

(give money in exchange) (birisine)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'll pay you ten dollars for that shirt.

ücret ödemek

verbal expression (offer money to do [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
They paid him to redecorate their house.

para vermek

verbal expression (give money in exchange) (birisine birşey için)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My dad paid me five pounds to clean his car.

sunmak, göstermek

transitive verb (respects, tribute: show) (saygı, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He paid his respects to the king.

maaş, ücret

noun (wages, salary)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The pay at this company is pretty good.

maaş cetveli, maaş bordrosu, ücret bordrosu

noun (informal (payroll)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Linda is the secretary and Betty works on invoices and pay.

ücretli

noun as adjective (US (not free of charge)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
While most web sites are free, there are some pay sites.

değmek

verbal expression (figurative (be beneficial) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It usually pays to be nice to people.
İnsanlara iyi davranmaya değer.

maaş vermek, maaş ödemek

intransitive verb (offer as salary)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It sounds like a good job, but what do they pay?

faydalı olmak, yararlı olmak

intransitive verb (figurative (be beneficial)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It just goes to show—sometimes being nice to people pays.

bedelini ödemek, sonuçlarına katlanmak

intransitive verb (figurative (suffer consequences) (mecazlı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Don't do it! You are going to pay if you do!

cezasını çekmek

(figurative, informal (suffer consequences)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You'll pay for what you did to me - I'll make sure of that!

rüzgaraltı yönüne döndürmek, boca yönüne döndürmek

transitive verb (nautical (let ship fall to leeward) (gemi)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

katranla kaplamak

transitive verb (nautical (tar ship's bottom)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

getirmek

transitive verb (yield as a return) (kar, kazanç, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
The stock paid six percent last year.

ödemek, vermek

transitive verb (taxes: contribute) (vergi, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
As someone who pays her taxes, I like to have a say in what the council does with my money.

geri ödemek

phrasal verb, transitive, separable (return money)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I can't afford to pay back the fifty pounds he lent me.

borcunu ödemek

phrasal verb, transitive, separable (return money to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I will pay you back the £5 tomorrow.

öç almak

phrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (take revenge on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
After John embarrassed Susan, she paid him back by playing a joke on him.

öcünü almak

phrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (take revenge for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How shall I pay him back for that dirty trick he played on me?

öcünü almak

phrasal verb, transitive, separable (figurative, informal (take revenge for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I still haven't paid you back for humiliating me in front of all my friends.

bankaya yatırmak

phrasal verb, transitive, separable (money: put into a bank)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
I went to the bank and paid in a cheque.

ödeyip bitirmek

phrasal verb, transitive, separable (pay all of: money owed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I've nearly paid off my mortgage. The collection company kept calling me for weeks until I finally paid off my debt.

rüşvet vermek

phrasal verb, transitive, separable (informal (bribe: [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The businesswoman wanted Leo to stay quiet about her fraudulent practices, so she paid him off.

iyi sonuç vermek

phrasal verb, intransitive (informal (have good consequences)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Hard work and careful planning always pay off.

ödemek

phrasal verb, transitive, inseparable (yield a sum of money) (para)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
This slot machine will pay out a fortune if you hit the jackpot. My pension fund will pay out enough to live on.

harcamak

phrasal verb, transitive, inseparable (spend: a sum of money) (para)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I paid out a lot of money for this expensive computer.

ödemek

phrasal verb, intransitive (informal (pay an amount owed) (borç)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You've owed me that money for over a month. It's time to pay up.

maaşını almak

verbal expression (receive wage)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The workers drew their pay at the end of each week.

tuvalete gitmek

verbal expression (UK, slang, euphemism (go to the toilet)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

ziyaret etmek

verbal expression (go and see [sb]) (birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I haven't seen my parents since Christmas. It's time to pay them a visit.

kontörlü hat

noun (prepaid mobile phone use) (cep telefonu)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

anında öde

adjective (debts paid as they are incurred) (borç ödeme yöntemi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

anında ödemek

verbal expression (pay debts as they are incurred)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)

dikkatini vermek

(be attentive)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Pay attention! Don't keep reading when I'm talking to you!

dikkate almak

verbal expression (take notice of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Please pay attention to this important information.

üzerine odaklanmak

verbal expression (concentrate on)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Pay close attention to every word he says.

dikkatle dinlemek

verbal expression (listen to [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Pay attention to me when I'm trying to tell you something important.

geri ödemek

verbal expression (return money borrowed from [sb]) (birisine bir şeyi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I paid him back for the drinks he had bought us.

inanır gibi yapmak

verbal expression (figurative (give superficial attention)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Obama paid lip service to closing Guantanamo, but he hasn't taken action yet.

baştan çıkartmaya çalışmak

verbal expression (attempt to seduce)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek

verbal expression (informal (ignore or disregard [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The deer was a good distance away and paid us no mind.

gevşetmek

(rope, line: slacken gradually) (ip, vb.)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

maaş artışı, ücret artışı

noun (increase in wages, salary)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Staff are expected to settle for a pay rise of around 1%.

-e özellikle dikkat etmek

verbal expression (take specific note of)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The math teacher said we should pay special attention to the negative signs.

kazıklanmak

verbal expression (figurative (spend too much money on [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Our train was cancelled, so we ended up paying through the nose to take a taxi.

servet ödemek

verbal expression (figurative (spend too much money on [sth]) (bir şeye)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He paid through the nose for that car, and it's nothing but a piece of junk.

saygı göstermek

verbal expression (show one's respect)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

son yolculuğuna uğurlamak

verbal expression (honour [sb] who has died) (ölen birisini)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

son yolculuğuna uğurlamak

verbal expression (honour [sb] who has died)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He went to the funeral to pay his last respects to his beloved teacher.

ziyarette bulunmak

verbal expression (greet [sb] courteously)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
While I'm visiting in town I should pay my respects to the mayor; he's an old friend of my father's.

maaş çeki

noun (wage or salary check)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The company hands out paychecks every Friday.

rüşvet

noun (informal (bribe)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The drug dealer offered the police officer a payoff to look the other way.

işten çıkarılma tazminatı

noun (redundancy payment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Simon was made redundant last year, but after thirty years with the same company, he got a good payoff.

kâr, kazanç

noun (profit)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The backers are hoping for a quick payoff on their investments.

avantaj

noun (informal (advantage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Learning a new language is hard work, but the payoff is that you can communicate with a whole new group of people.

(borcu kapatmak için) ödenen miktar

noun (amount to clear debt)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Quentin handed over the payoff and was relieved to know he was now clear of debt.

maaş zammı, maaş artışı

noun (US, informal (pay rise: increase in pay)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He got a raise of 4%.
Maaşında yüzde dörtlük bir artış oldu.

intikam almak, öç almak

verbal expression (figurative (take revenge on [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Alex dreamed up ways to settle the score with his enemies. The author wrote the scandalous book to settle the score with her one-time friends.

kıdem tazminatı

noun (redundancy payout)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I didn't even get any severance pay when I was made redundant.

hastalık ödeneği

noun (compensation for absence while ill)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I've already used up all my sick pay for this financial year.

İngilizce öğrenelim

Artık pay'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

pay ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.