İngilizce içindeki no ne anlama geliyor?

İngilizce'deki no kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte no'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki no kelimesi hayır, hayır, hayır, hiç, hiçbir, yok, -mez, -maz, yasak, değil, hayır cevabı, hayır oyu, nobelyum, no., hiçbir zaman, hiç benzememek, hiçbir şekilde, hiçbir surette, kesinlikle, isteği olmamak, alternatifi olmamak, ilgisi/ilişkisi olmamak, üstüne vazife olmamak, üstüne düşmemek, şansı olmamak, fırsatı olmamak, başka seçeneği olmamak, şüphesi olmamak, kuşkusu olmamak, hiçbir fikri olmamak, itirazı olmamak, planı olmamak, hiç hatırlamamak, anımsamamak, hakkı olmamak, hakkı olmamak, utanmamak, zamanı olmamak, vakti olmamak, hiçbir suretle, hiçbir surette, hiçbir şekilde, didik didik aramak, kıyaslanamaz bir biçimde, benzersiz, görüşmeyeli uzun zaman oldu, hiç vakit kaybetmemek, hiç zaman kaybetmemek, mümkünsüzlük, hiç şansın yok, ücretsiz, bedava, yorum yok, kıyas kabul etmez, itirazım yok, olmaz, olamaz, olmayacak, kesinlik, şüphesiz, kuşkusuz, elbette, çok, pek çok, sürekli, sonu olmamak, merak etme, korkma, faydasız, işe yaramaz, etkisiz, hiçbir fikrim yok, itiraz yok, aması maması yok, lamı cimi yok, ciddi şey, şaka değil, şakası yok, -den önce, işin şakası yok, hem de, daha azı değil, -den az değil, artık, hiç sevmeme/hoşlanmama, cepheler arasındaki sahipsiz toprak, insansız bölge, önemli değil, mühim değil, ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, ne şekilde olursa olsun, bile olsa, ne olursa olsun, -e bakmaksızın, ne zaman olursa olsun, hangisi olursa olsun, kim olursa olsun, her kim olursa olsun, bundan fazlası, -den daha fazla olmayacak şekilde, bundan böyle, artık, ne azı ne de çoğu, eşit olarak, eşit şekilde, tamı tamına, alınma ama, alınmayın ama, bir şey değil, sorun değil, problem değil, hataya yer yok, hayır efendim, hemen sonra, hemen geliyor, yabancısı olmamak, koşulsuz, şartsız, şartsız, şartlara bağlanmamış, çok kolay, çabucak, çabucacık, faydası yok, yararı yok, faydası yok, yararı yok, olmaz, hayatta olmaz, olamaz, yolu yok, -e şaşmamalı, endişelenme, bir şey değil, kolay şey, basit şey, hatasızlık sigortası, mantıklı, hiç kimse, önemli değil, mühim değil, imkânsız, olanaksız, hiç önemi olmayan, zerre kadar önem taşımayan, aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek, kolay iş anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

no kelimesinin anlamı

hayır

adverb (refusal)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No, I wouldn't like more coffee, thank you.
Hayır, daha kahve istemiyorum, teşekkür ederim.

hayır

adverb (dissent)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No, I do not agree with that at all.

hayır

adverb (denial) (reddetme)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No, I did not get mud on the floor.

hiç, hiçbir

adjective (not any)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
We have no rooms available.
Hiç odamız yok.

yok

adjective (not one)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There is no clean fork; we'll have to wash some.

-mez, -maz

adverb (not any)

There is no denying the truth.

yasak

adjective (forbidding [sth])

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
There are signs saying "No smoking" all over the construction site.

değil

adjective (not genuine, effective, convincing)

I'm no artist but I was pleased with how the drawing came out.

hayır cevabı

noun (saying no)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Their response was a definite no.

hayır oyu

noun (votes)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The noes have it, and the bill is thrown out.

nobelyum

noun (chemistry: nobelium) (kimyasal element)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
No is an element with the atomic number 102.

no.

noun (written, abbreviation (number) (numara, kıs.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
For this test, you will need a no. 2 pencil.

hiçbir zaman

adverb (never, not at any point)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
At no time did Bob leave the house that evening.

hiç benzememek

verbal expression (be totally unlike)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The boy bears no resemblance to his father or his other brother.

hiçbir şekilde, hiçbir surette, kesinlikle

adverb (not at all, not in any way)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
This handbag costs £300, but it's by no means the most expensive one in the shop.

isteği olmamak

verbal expression (figurative (lack appetite, courage for [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
John had little stomach for the task at hand.

alternatifi olmamak

verbal expression (not have any other choice)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
With a crime this serious we have no alternative but to prosecute.

ilgisi/ilişkisi olmamak

verbal expression (not be connected, involved)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Type 1 diabetes has no association with obesity or other lifestyle factors, and is not preventable.

üstüne vazife olmamak, üstüne düşmemek

verbal expression (informal (not have the right)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You have no business spreading gossip about me!

şansı olmamak

verbal expression (be doomed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
She had no chance, the disease had spread too far.

fırsatı olmamak

verbal expression (not have opportunity)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I saw this article last week and wanted to comment, but had no chance until now.

başka seçeneği olmamak

verbal expression (be forced to do [sth])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I had to fire him. I had no choice.

şüphesi olmamak, kuşkusu olmamak

verbal expression (be certain)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Have no doubt, we'll get in trouble for eating all the cake.

hiçbir fikri olmamak

verbal expression (not know)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have no idea how I'm going to get home now my car's broken down. I have no idea how she found out.

itirazı olmamak

verbal expression (not be opposed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Shah said he had no objection if a former member of the armed forces took part in the peace talks.

planı olmamak

verbal expression (lack intent, organization)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Bachmann said that she has no plan to launch another presidential campaign.

hiç hatırlamamak, anımsamamak

verbal expression (remember nothing about)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He was so drunk that he had no recollection of how he got back home.

hakkı olmamak

verbal expression (not be entitled)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My son was complaining that everyone was controlling his life and we had no right because he was an adult.

hakkı olmamak

verbal expression (not be entitled) (bir şeyi yapmaya)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You have no right to complain about the situation.

utanmamak

verbal expression (not be embarrassed)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
How can you see people suffering and do nothing? Have you no shame?

zamanı olmamak, vakti olmamak

verbal expression (figurative (not tolerate)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
James has no time for gossips. I have no time for children who won't do their homework.

hiçbir suretle, hiçbir surette

adverb (not under any circumstances)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
In no case should lifts be considered as means of escape in the event of a fire.

hiçbir şekilde

adverb (not at all)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The fact that you were a little drunk in no way excuses your behavior.

didik didik aramak

verbal expression (figurative (search thoroughly)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
In the investigation to find the missing child, the police have left no stone unturned.

kıyaslanamaz bir biçimde

adverb (literary (incomparably)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Pedro promised to love her like no other.

benzersiz

adjective (incomparable, unique)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This holiday offers tourists a holiday like no other.

görüşmeyeli uzun zaman oldu

interjection (slang (I haven't seen you for a long time)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hey, Andrew! Long time no see!

hiç vakit kaybetmemek, hiç zaman kaybetmemek

verbal expression (act without delay)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
You should lose no time in reporting a stolen credit card.

mümkünsüzlük

noun (absence of opportunity)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You have no chance of getting tickets for the game this late.

hiç şansın yok

interjection (informal (that is extremely unlikely)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You want to borrow dad's car? No chance!

ücretsiz, bedava

expression ([sth] is provided free)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
There is no charge for fresh towels; they come with the hotel room. The manufacturer will send you product samples at no charge.

yorum yok

interjection (expressing refusal to speak)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

kıyas kabul etmez

interjection (informal (there is no comparison) (gayri resmi)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
When it comes to cars, I'll take a Porsche, no contest.

itirazım yok

expression (legal: plea not to contest charge)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Stevens answered “No contest” when asked “How do you now plead?"

olmaz, olamaz, olmayacak

interjection (US, slang (expressing refusal) (argo)

No dice, Joe, you aren't going to borrow my car.

kesinlik

noun (total certainty)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I have no doubt that heaven exists. It is better to be quiet and be thought a fool than to open your mouth and leave no doubt.

şüphesiz, kuşkusuz, elbette

adverb (undoubtedly)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No doubt you have more experience in this field than I do.

çok, pek çok

adjective (numerous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He has had no end of troubles in his short life.

sürekli

adjective (continuous)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My teenage daughters cause me no end of trouble.

sonu olmamak

expression (continuous)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
There's no end to the fun you can have in New York City!

merak etme, korkma

interjection (informal (certainly not, never)

Me, take up ski jumping? No fear of that happening!

faydasız

noun (complete failure)

It's a no go for skiing today; there's no snow on the mountain.

işe yaramaz

expression (informal (of insufficient quality)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He gave up his dream of becoming an artist because his paintings were no good. She plays in a band, but I hear they're no good.

etkisiz

expression (informal (not effective)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The government's policies to cut the deficit have proved to be no good; the country is now more in debt than ever.

hiçbir fikrim yok

interjection (informal (I do not know)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)

itiraz yok, aması maması yok, lamı cimi yok

expression (informal (no excuses are permitted)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I need you to finish that report today, no ifs, ands, or buts.

ciddi şey

noun (informal ([sth] serious)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
It's no joke when you trap your fingers in a car door.

şaka değil, şakası yok

interjection (informal (I'm serious)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
No joke, John, she's really angry with you.

-den önce

preposition (on or before, by)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Full payment must be received no later than two weeks before the start of the course. Rooms must be vacated no later than midday.

işin şakası yok

noun ([sth] serious)

Slipping on the ice is no laughing matter; you could break your neck.
Buzda kayıp düşmek şakaya gelmez; boynun kırılabilir.

hem de

adverb (however surprising that seems)

He came top of his class, no less!

daha azı değil

pronoun (nothing inferior)

-den az değil

adverb (not any less, not to any lesser degree)

artık

adverb (not anymore)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The number you have dialed is no longer in service.

hiç sevmeme/hoşlanmama

noun (mutual dislike)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
There's no love lost between those two. They've always hated each other.

cepheler arasındaki sahipsiz toprak

noun (war: unoccupied area)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
During the war, he wandered into no man's land and was very nearly shot by his own troops.

insansız bölge

noun (wasteland)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The Sahara Desert is mostly a no man's land.

önemli değil, mühim değil

expression (informal (it is not important)

The concert's sold out? No matter. We'll go to the movies instead.

ne olursa olsun

expression (with noun: regardless of [sth])

You can cancel your appointment at any time, no matter the reason.

nasıl olursa olsun

expression (with clause: whichever way)

No matter how you go, you can't get there in less than an hour.

ne şekilde olursa olsun

adverb (in whatever manner)

She's determined to become famous, no matter how!

bile olsa

expression (with adjective: to whatever degree)

She resists any change, no matter how small.

ne olursa olsun

adverb (whatever)

We need to get that money, no matter what!

-e bakmaksızın

expression (with clause: regardless of [sth])

Jason is always cheerful, no matter what life hands him.

ne zaman olursa olsun

expression (with clause: regardless of when)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No matter when I go, there always seems to be a long queue.

hangisi olursa olsun

expression (with clause: whichever)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No matter which lighter you buy, they all burn gas. No matter which route we take, we will still be late.

kim olursa olsun, her kim olursa olsun

expression (with clause: whoever)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No matter who says that the sky is green, they are still wrong.

bundan fazlası

noun (not greater than this)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
No more sausages for me, thank you; I've eaten enough.

-den daha fazla olmayacak şekilde

adverb (to no greater an amount or degree)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Please pour in no more than one liter of water.

bundan böyle, artık

adverb (not now)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Barry used to be a heavy smoker, but no more.

ne azı ne de çoğu

noun (an equal amount or degree)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Put in one pint of oil, no more and no less.

eşit olarak, eşit şekilde

adverb (equally)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The dental treatment hurt no more and no less than the last time.

tamı tamına

adjective (exactly)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I will accept the proper fee, no more and no less.

alınma ama, alınmayın ama

interjection (I do not intend this as an insult)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
No offence, but that hairstyle doesn't suit you at all.

bir şey değil

interjection (informal (You're welcome! Don't mention it!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
A: Thanks for washing the car for me. B: No problem.

sorun değil, problem değil

interjection (informal (Certainly! Of course!)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
A: This radio doesn't work - I want a refund! B: Certainly, Sir - no problem!

hataya yer yok

noun (accuracy required)

When designing airplanes, there is no room for error.

hayır efendim

interjection (formal (expressing polite negation)

No sir, I will not polish your shoes. No sir, you can put me in jail, but I refuse to fight.

hemen sonra

expression (immediately)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
No sooner had Andy opened the window than it started to rain.

hemen geliyor

expression (I will do it immediately.)

No sooner said than done; one sandwich coming up.

yabancısı olmamak

verbal expression (be familiar with)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
He is no stranger to hard work.

koşulsuz, şartsız

plural noun (without conditions)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Neil wants a relationship with someone, but with no strings.

şartsız, şartlara bağlanmamış

expression (figurative (without conditions)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I will give you my old coat, no strings attached.

çok kolay

interjection (slang (expressing that [sth] is easy)

No sweat, John, we can just hide the broken glass under the sofa.

çabucak, çabucacık

noun (figurative (briefest moment)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We'll see each other again in two weeks. That's no time at all.

faydası yok, yararı yok

expression (it is pointless)

It's no use calling out his name, he can't hear you any more.

faydası yok, yararı yok

expression (it is pointless)

There's no point in asking Jake if you can borrow his car; he'll say no. There's no use in telling me now that I shouldn't put that vase there; you should have mentioned it before I knocked it over and broke it.

olmaz, hayatta olmaz

interjection (informal (refusal)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
You want me to go with you to the disco? No way! I hate dancing.

olamaz

interjection (informal (disbelief)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Jane is getting married? No way! I thought she would always be single.

yolu yok

noun (no possible means)

There's no way we can get there on time; our car broke down.

-e şaşmamalı

interjection (it is not surprising)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
No wonder the house is so cold, the heater is broken! No wonder the baby is crying, his diaper needs to be changed.

endişelenme

interjection (it is not a problem)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Sorry I stepped on your foot." "No worries."

bir şey değil

interjection (informal (you're welcome)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Thanks for the drink." "No worries!"

kolay şey, basit şey

noun (slang ([sth] simple or obvious)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You're not sure if you should marry Ed? He's good-looking, intelligent, and kind. C'mon, it's a no-brainer!

hatasızlık sigortası

noun (cover regardless of blame)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
You can take out no-fault insurance where insurers pay the cost of all minor injuries resulting from an accident.

mantıklı

adjective (sensible)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
My boss takes a no-nonsense approach to managing the office.

hiç kimse

pronoun (not one person)

(zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").)
Peter threw a party, but nobody showed up. I thought I heard someone, but there was no one there.

önemli değil, mühim değil

adjective (informal (a matter of little importance)

It is not a big deal that your brother likes to drink a beer now and then. Knitting a sweater is not a big deal for Jane; she has been knitting since she was eight years old.

imkânsız, olanaksız

interjection (impossible)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Do you think Phil will lend us the money?" "Not a chance!"

hiç önemi olmayan, zerre kadar önem taşımayan

adjective (not significant)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The damage done to the car when it hit the lamp post was of no consequence.

aldırmamak, umursamamak, aldırış etmemek, boş vermek

verbal expression (informal (ignore or disregard [sb])

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The deer was a good distance away and paid us no mind.

kolay iş

noun (figurative (something easy)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
That job was no picnic; I almost gave up halfway through. You were mistaken if you thought running a marathon would be a picnic.

İngilizce öğrenelim

Artık no'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

no ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.