İngilizce içindeki hotter ne anlama geliyor?

İngilizce'deki hotter kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte hotter'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki hotter kelimesi sıcak, sıcak olmak, acı, baharatlı, biberli, gözde, popüler, gündemdeki, şehvetli, seksi, radyoaktif, hararetli, ateşli, çalıntı, usta, maharetli, sıcak olarak, çok sıcak, kavurucu, kızgın, çok sıcak, çok terlemiş, çok sıcak, çok sıcak, ateş gibi, sıkılmış, canı sıkkın, tahrik olmuş, sütlü kakao, sosisli sandviç, sosis, deli fişek, harika, , kabiliyetli, sıcak basması, ateş basması, çekici bulmak, sıcak haber, baskıdan yeni çıkmış (gazete, vb.), hemen ardında olmak, çingene pembesi, acı sos, acılı sos, elektrikli sandalye, kaplıca, etkileyici şey, etkileyici kimse, asabiyet, sinirlilik, fevrilik, faydalı tavsiye, yararlı öneri, sıcak gündem, jakuzi, sıcak su, sıcak hava, sıcak hava balonu, hiddetli, öfkeli, yuva, sera, vardiyada paylaşılan yatak, yatağı paylaşmak, danışma hattı, yardım hattı, kırmızı hat, güveç, başarılı kişi, başarılı, faaliyet merkezi, gece kulübü, kablosuz erişim alanı, sıcak nokta, yangın tehlikesi olan yer, yakın takipte, başı dertte, başı belada, çok sıcak, ateş gibi, (hava) çok sıcak, aşırı/bunaltıcı sıcak, heyecan verici, yakıcı sıcak, aşırı sıcak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

hotter kelimesinin anlamı

sıcak

adjective (high in temperature)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The tea was hot, so she waited before drinking it.

sıcak olmak

(climate, season: high temperatures) (hava)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
August is a really hot month in Miami.

acı, baharatlı, biberli

adjective (figurative (food: spicy) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Indian food is so hot, I can hardly eat it.
Hint yemekleri o kadar acı ki zar zor yiyebiliyorum.

gözde, popüler

adjective (figurative, slang (popular, fashionable)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The hot clothing item this year is the printed blouse.
Bu yılın en gözde giysisi desenli bluzdur.

gündemdeki

adjective (figurative, slang (topic: current, controversial) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The hot topic was covered extensively by the TV news.

şehvetli

adjective (slang (sex: excited)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Sally was hot after reading the erotic novel.

seksi

adjective (figurative, slang (attractive) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She is so hot! Don't you think so?

radyoaktif

adjective (radioactive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Plutonium is considered a hot metal.

hararetli, ateşli

adjective (figurative, informal (exchange of views: impassioned) (konuşma, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The exchange was hot because the politicians violently disagreed.

çalıntı

adjective (figurative, slang (stolen)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The car dealership was accused of selling hot cars.

usta, maharetli

adjective (figurative, slang (skillful, excellent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
You are such a hot lawyer I want you to defend me.

sıcak olarak

adverb (while hot)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
Serve the coffee hot.

çok sıcak, kavurucu, kızgın

adjective (liquid: heated until bubbling) (mecazlı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Be careful, that tea is boiling hot!

çok sıcak

adjective (figurative, informal (weather: very hot) (hava)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
It's boiling today; I wish the office had air conditioning.

çok terlemiş

adjective (figurative, informal (person: feeling very hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
I'm boiling! Can't we open a window?

çok sıcak

adjective (extremely hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Steph's skin was red from lying out in the burning sun.

çok sıcak, ateş gibi

adjective (intensely hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The soup was burning hot.

sıkılmış, canı sıkkın

adjective (informal (flustered)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Larry got hot and bothered during his presentation.

tahrik olmuş

adjective (informal, euphemism (sexually excited) (cinsel olarak)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Just looking at Rachel gets me all hot and bothered.

sütlü kakao

noun (warm drink made with chocolate powder)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I find that a cup of hot chocolate, last thing at night, helps me sleep.

sosisli sandviç

noun (frankfurter sausage in a bun)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
A hot dog and a soda is a classic American meal.

sosis

noun (frankfurter sausage)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I ate the hot dog but left the bun.

deli fişek

noun (US, informal (person who does stunts to attract attention)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
See that guy on crutches; yesterday he was the biggest hot dog on the slopes.

harika

interjection (US, slang (enthusiasm, pleasure)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Hot dog! You're looking good!

intransitive verb (US, informal (sports: do a spectacular maneuver)

Look at those skiers hot-dogging!

kabiliyetli

noun as adjective (US, informal (skillful, esp. in sports) (özellikle sporda)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Ben is a hot-dog surfer.

sıcak basması, ateş basması

noun (often plural (heat: symptom of menopause) (özellikle menopoz döneminde)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The hot flash I had yesterday made me feel feverish, dizzy and tired.

çekici bulmak

preposition (slang (sexually attracted to)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Chris is hot for Vanessa.

sıcak haber

noun (slang (new and exciting information)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The hot news is that the company has just released a new app.

baskıdan yeni çıkmış (gazete, vb.)

adjective (informal (newspaper: freshly printed)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The club's latest newsletter is hot off the press.

hemen ardında olmak

expression (slang (close behind) (birisinin)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The police officer was hot on the heels of the speeding driver.

çingene pembesi

noun (bright or shocking pink)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Do you have this top in hot pink?

acı sos, acılı sos

noun (spicy liquid condiment)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Eating too much hot sauce can make you feel as if your tongue were on fire.

elektrikli sandalye

noun (US, slang (electric chair)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

kaplıca

noun (source of naturally heated groundwater)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The water in hot springs is warmed by heat coming from the earth's interior.

etkileyici şey

noun (slang ([sth] especially impressive)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This new tablet computer really is hot stuff.

etkileyici kimse

noun (slang ([sb] especially impressive)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jacqueline reckons Tony is "hot stuff."

asabiyet, sinirlilik, fevrilik

noun (figurative, informal (irascibility)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
People avoided Bill because of his hot temper.

faydalı tavsiye, yararlı öneri

noun (informal (suggestion: [sth] profitable)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The website provides hot tips for horse racing.

sıcak gündem

noun (informal, figurative (subject currently of great interest)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

jakuzi

noun (jacuzzi)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The hotel has a pool, a sauna, and a hot tub. After a game of football the whole team would take a dip in the hot tub.

sıcak su

noun (heated water)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Hot water is better than cold water for taking a bath.

sıcak hava

noun (with high temperatures)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
During hot weather, I always dry the washing out of doors.

sıcak hava balonu

noun (passenger balloon)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Have you ever been for a ride in a hot-air balloon?

hiddetli, öfkeli

adjective (easily angered)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)

yuva

noun (figurative (place where [sth] is rife) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This section of the city is a hotbed for new artists.

sera

noun (heated glasshouse for plants)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Using this hotbed we can grow crops even when they are out of season.

vardiyada paylaşılan yatak

noun (slang (bed shared in shifts)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)

yatağı paylaşmak

intransitive verb (slang (share bed in shifts) (vardiyada)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)

danışma hattı

noun (direct phone connection)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The company runs a free hotline for customers to call at any time, day or night.

yardım hattı

noun (phone service: personal problems)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
My neighbor answers calls on a suicide hotline.

kırmızı hat

noun (between government heads) (devlet başkanları arasında)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The president got on the hotline to Moscow to discuss several emergency measures.

güveç

noun (UK (food: casserole) (yemek)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We made a spicy hotpot for dinner.

başarılı kişi

noun (slang (successful person)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Jenna is a hotshot in the world of high fashion.

başarılı

noun as adjective (slang (high-flying, successful)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Matthew intends to become a hotshot attorney.

faaliyet merkezi

noun (center of activity)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
This city is one of the world's great tourist hotspots.

gece kulübü

noun (nightclub, entertainment venue)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
We went on a date at one of the new hotspots in the city.

kablosuz erişim alanı

noun (venue offering wifi access)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
All of the coffee shops in this city are hotspots.

sıcak nokta

noun (of political conflict)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The country has become a political hotspot due to the increasing civil unrest in its major cities.

yangın tehlikesi olan yer

noun (where fire may start)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
The firefighters investigated several hot spots to insure that they did not reignite.

yakın takipte

adverb (informal (close behind)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The police arrived in hot pursuit of the robbers.

başı dertte, başı belada

expression (figurative (in trouble) (mecazlı)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
He found himself in hot water for being late for work.

çok sıcak, ateş gibi

adjective (informal (very hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He likes his coffee piping hot. This bowl of soup is piping.

(hava) çok sıcak, aşırı/bunaltıcı sıcak

adjective (figurative (weather: very hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The weather was sizzling during Dan and Laura's weekend away.

heyecan verici

adjective (slang (sensational)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
That girl in the yellow bikini's sizzling hot!

yakıcı sıcak, aşırı sıcak

adjective (figurative (very hot)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The platter was sizzling hot, and I burned myself when I touched it.

İngilizce öğrenelim

Artık hotter'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.