İngilizce içindeki farther ne anlama geliyor?
İngilizce'deki farther kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte farther'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki farther kelimesi uzak, aşırı, en uç, uzağa, uzak, daha çok, uzağa, daha uzak, daha öte, ilerideki, daha fazla, ek, ilave, daha uzağa, daha ayrıntılı, ilerletmek, ayrıca, çok farklı olmak, aynı uzaklıkta, bana göre, bana kalırsa, bana gelince, bildiğim kadarıyla, mümkün olduğunca, mümkün olduğu kadar, zamanında, -e kadar gitmek, çok daha fazla, kat kat fazla, uzak, uzakta, uzaklarda, uzakta, Uzak Doğu, öbür uç, hiç de, şöyle dursun, neredeyse hiç, çok daha az, daha az bir dereceye kadar, çok daha fazla, çok daha fazlası, uzakta, uzak, yanlış, uzağa, sıradışı, süper, aşırı derecede, inanılmaz, uzaklara yayılmış, uzak, kapsamlı, geniş kapsamlı, çok ender, başarılı olmak, fazla ileri gitmek, çok ileri gitmek, bir dereceye kadar, -diği ölçüde, yakın ve uzak, her yerde, şimdiye kadar, bir yere kadar, kadarıyla, buraya kadar iyi, şimdiye kadar, fazla uzak, fazla ileriye anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
farther kelimesinin anlamı
uzak(not close to [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Springfield is far from here. |
aşırı, en uçadjective (extreme) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) His beliefs put him on the far right of the political spectrum. İnançları yüzünden siyasi spektrumda aşırı sağı destekledi. |
uzağaadverb (great distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She walked far this morning - almost ten kilometres. Bu gün bayağı uzağa yürüdü, neredeyse on kilometre yol kat etti. |
uzakadjective (most distant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Jim called to his kids at the far end of the pool. |
daha çokadverb (much, to a great degree) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She was far more likely to succeed than people thought. |
uzağaadverb (not close to [sth]) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She walked far away from him. |
daha uzak, daha öteadjective (mainly UK (comparative of far: more distant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) How far is it? Is it further than that house over there? |
ileridekiadjective (mainly UK (more remote) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You should leave by the further door. Comets act differently at the farther reaches of the solar system. |
daha fazlaadjective (more extended) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I think he'll need further training. |
ek, ilaveadjective (additional) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) We'll need to get further staff to finish this project. A further advantage of the new oven is that it is self-cleaning. |
daha uzağaadverb (mainly UK (over a greater distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You need to walk further than that if you want some exercise. She can throw a ball farther than her brother can. |
daha ayrıntılıadverb (to a greater extent) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'll investigate further and get back to you. Daha ayrıntılı bir araştırma yapıp sana haber vereceğim. |
ilerletmektransitive verb (promote, advance) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She's dedicated to furthering the cause of the homeless. Evsizlere yardım çalışmalarını ilerletmeye kararlıdır. |
ayrıcaadverb (formal (furthermore) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) And, further, this isn't his first offence. |
çok farklı olmakexpression (informal (very different from) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Life in Canada is a far cry from what she's used to in Haiti. |
aynı uzaklıktapreposition (the same distance as) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Our new grocery store is just as far as the old one. |
bana göre, bana kalırsaadverb (in my opinion) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, that was the best film of the year. |
bana gelinceadverb (as for me, as regards me) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I'm concerned, I never want to eat another fried alligator steak. |
bildiğim kadarıylaadverb (to my knowledge) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far as I know, the bank approved the loan. The boss is in his office, as far as I know. |
mümkün olduğunca, mümkün olduğu kadaradverb (to the greatest possible extent) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Please avoid cell phone usage as far as possible during your visit. |
zamanındapreposition (long ago) (uzun zaman önce) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) As far back as Cleopatra's time, sugaring has been used as a hair removal technique. |
-e kadar gitmekpreposition (from a point in the past) (zaman) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) These cave paintings are believed to date as far back as 17,000 years. |
çok daha fazla, kat kat fazlaadverb (by a large margin) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The U.S. is, by far, the largest producer of corn in the world. |
uzakadjective (distant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) China and Romania enjoy a long-standing friendship though the two countries are far apart. |
uzakta, uzaklardaadverb (in the distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I could see the skyline far away on the horizon. |
uzaktaadverb (at a distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) My family lives far away. |
Uzak Doğunoun (eastern Asia) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Traders brought valuable spices to Europe from the Far East. |
öbür uçnoun (furthest part, limit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The station is situated at the far end of the village. |
hiç de(not at all) (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) The dish is far from delicious. This competition is far from over. |
şöyle dursunexpression (instead of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Far from feeling satisfied with her present job, she decided to look for another. |
neredeyse hiçadjective (not nearly so, nowhere near as) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My sister loves meeting new people; she is far less shy than I am. |
çok daha azadjective (not nearly as much) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I watch far less TV than I used to. |
daha az bir dereceye kadaradverb (to a much lesser degree) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I play guitar far less since taking up the piano. |
çok daha fazlapreposition (a much greater quantity than) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The Chinese army has far more than a few thousand soldiers. |
çok daha fazlasıexpression (to a much greater degree than) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) After she cheated on him, Mike was far more than just mad at her. |
uzaktaadverb (in the distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Far off, Eric could just make out a village. |
uzakadjective (lands, places: distant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'd love to be able to travel to far-off lands and have adventures. |
yanlışadjective (figurative, informal (estimate: inaccurate) (tahmin, vb.) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Your estimate wasn't far off. |
uzağaadverb (into the distance) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The current caused the boy's inflatable boat to drift far out to sea. |
sıradışıadjective (figurative, slang (eccentric) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That Howard Hughes dude was far out. |
süperinterjection (figurative, dated, slang (amazing) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) You're having a 70s-themed party on Friday? Far out! |
aşırı derecedeadverb (excessively) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She was far too skinny to be attractive. |
inanılmazadjective (implausible, extreme) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Conrad's story was too far-fetched to be believable. I find some of the characters he writes about a little far-fetched. |
uzaklara yayılmışadjective (found over a wide area) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Rome found it increasingly difficult to control its far-flung empire. |
uzakadjective (distant, remote) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The missionaries were sent to a far-flung outpost in the tropics. |
kapsamlı, geniş kapsamlıadjective (having an extensive influence) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The President demanded far-reaching reforms. The reaction to the arrest was far-reaching and will affect people across the country. |
çok enderadjective (colloquial (rare) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) These days, public telephone boxes are few and far between. |
başarılı olmakintransitive verb (figurative (be successful) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My sister's a very talented writer - she'll go far. |
fazla ileri gitmek, çok ileri gitmekverbal expression (figurative (take [sth] past acceptable limits) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I've warned you about your disobedience before but this time you've gone too far! |
bir dereceye kadaradverb (rare, formal (to such an extent) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) All these issues are in so far a cause of difficulty that we cannot ignore them. |
-diği ölçüdeconjunction (to the extent that, in that) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Both ideas, insofar as they can be called 'ideas', are equally preposterous. |
yakın ve uzakadjective (close and distant) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Focusing the camera can be a problem in shots where objects are near and far. |
her yerdeadverb (everywhere) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We hunted near and far for that missing shoe. People came from near and far to see the boy wonder play the piano. |
şimdiye kadaradverb (up until now) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Harry is learning to bake; so far, he has made a sponge cake and some banana muffins. |
bir yere kadaradverb (to a limited extent) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The road's closed: you can only go so far before you have to turn round. |
kadarıylaconjunction (as far as, in as much as) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) So far as I know, everything's still going well on the project. |
buraya kadar iyiinterjection (all is well up to this point) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) How do I like retirement? So far so good. But ask me again in six months. |
şimdiye kadaradverb (up to now) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Thus far we have only finished chapter four. It's not been an easy road thus far. |
fazla uzakadverb (distance: further than necessary) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I wanted to walk to Paris but it was too far for me. |
fazla ileriyeadverb (figurative (past acceptability) (mecazlı) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Carol's one of those people who take things too far in an argument. |
İngilizce öğrenelim
Artık farther'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
farther ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.