İngilizce içindeki meant to ne anlama geliyor?
İngilizce'deki meant to kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte meant to'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki meant to kelimesi gerekli olan, kaderde olan, anlama gelmek, amaçlamak, istemek, anlam(ın)a gelmek, anlamında olmak, demek olmak, ifade etmek, ciddi olmak, kastetmek, pinti, cimri, eli sıkı, hain, şeytanca, kötü niyetli, alçakca, kalitesiz, alt, aşağılık, alçak, huysuz, ters, kaba, kötü, kılıksız, etkili, tesirli, usta, ortalama, orta nokta, orta, ortalama, yöntem, yol, araçlar, para, azmetmek, istemek, yol açmak, neden olmak, sebep olmak, demek olmak, demek olmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
meant to kelimesinin anlamı
gerekli olanadjective (UK (be supposed to do [sth]) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I'm meant to go straight home after school. |
kaderde olanadjective (predestined) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I don't know how it happened, but I guess it was meant to be. |
anlama gelmektransitive verb (word: signify) (kelime) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) What does the word 'available' mean? |
amaçlamakverbal expression (intend) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I'm sorry. I never meant to hurt you. |
istemek(intend) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Did I just step on your foot? Sorry. I didn't mean to. |
anlam(ın)a gelmek, anlamında olmak, demek olmaktransitive verb (signify) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A green light means "go." Yeşil ışık 'geç' anlamındadır (or: demektir). |
ifade etmektransitive verb (with a clause: signify) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) When the dog barks, it means that there is danger nearby. |
ciddi olmaktransitive verb (say sincerely) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I really mean it when I say you're beautiful. |
kastetmektransitive verb (allude to) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I don't mean her, I mean her husband! |
pinti, cimri, eli sıkıadjective (stingy, miserly) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He is a mean man, unlike his generous brother. |
hain, şeytanca, kötü niyetli, alçakcaadjective (informal (malicious, unkind) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That was a mean thing you did. Yaptığın, çok şeytanca bir şeydi. |
kalitesizadjective (inferior) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That's a mean imitation of an artwork. |
altadjective (low in rank, station) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) My grandmother was just a mean factory worker. |
aşağılık, alçakadjective (base) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) His motives are mean and vile. |
huysuz, ters, kabaadjective (ill-tempered) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He has a mean disposition, and grumbles at everything. Çok huysuz bir yapısı vardır, her şeye homurdanıp durur. |
kötüadjective (malevolent) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He has a mean streak - you can see it in his eyes. |
kılıksızadjective (shabby) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) She was dressed in old and mean clothes, but was still the prettiest girl there. |
etkili, tesirliadjective (slang (impressive) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The bartender makes a mean martini. |
ustaadjective (slang (skilful) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) That Frank is a mean bricklayer. |
ortalamaadjective (intermediate, average) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The mean score on the test was 70%. |
orta nokta, ortanoun (middle point) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Today's temperature is near the mean for this time of year. |
ortalamanoun (mathematics: average) (matematik) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The mean is the average value of a set of numbers. |
yöntem, yolnoun (method, way) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) "The end justifies the means." |
araçlarplural noun (methods, tools) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) With his tools and his brain, he had the means to repair any stove. |
paraplural noun (money, wealth) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Kevin lacks the means to buy a sports car. |
azmetmek(be determined) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I mean to win that race, even if it kills me! |
istemektransitive verb (intend) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Tony means to finish his drink in one gulp. |
yol açmak, neden olmak, sebep olmaktransitive verb (entail) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A delay in our flight means a missed connection. Uçağımızın rötar yapması, bağlantılı uçuşu kaçırmamıza yol açacaktır. |
demek olmaktransitive verb (informal (likely to result in) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This means war! |
demek olmaktransitive verb (with gerund: involve) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) No, I can't take you to your sister's house now, as that would mean driving across town and back in the rush hour. |
İngilizce öğrenelim
Artık meant to'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
meant to ile ilgili kelimeler
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.